MERSİN HABER- Remziye Çelik'ten ''İstiklalin 100 Yılına Mersin 100 Yaşında..'' yazısı.
Çelik: ''Sömürü düzenini kuran devletler, işgal etmek istedikleri bölgeleri kolonileştirmek için yöre halkı, yörenin coğrafi özellikleri, yer altı ve yer üstü kaynakları hakkında bilgi toplarlar. Bu bilgileri bölgeye gönderdikleri misyonerler ve o bölgelerde açmış oldukları okullar vasıtasıyla edinirler.
Fransa resmi makamları, Kilikya’nın kolonileştirilmesi
amacıyla bir dizi raporlar hazırlamıştır. Bunlardan biri, Beyrut’taki Fransız
Yüksek Komiserliği’nde görevli ziraat mühendisi Achard’a yaptırılmıştı. Achard
raporunda: “Marsilya’ya çok uzak olmayan Kilikya, Fransa’nın bütün pamuk
ihtiyacını karşılayabilir, bu nedenle Kilikya ile Kuzey Suriye’yi elimizde
tutmakta ve pamuk üretimini geliştirmekte çıkarımız vardır…” demiştir.
Albay Brѐmond, Kilikya adlı eserinde bölgeyi “Alp dağlarına
sahip bir Mısır” şeklinde tanımlamıştır.
1918 yılında Ateşkes Antlaşması imzalanınca, işgal için
hukuki zemin oluşmuş ve maalesef işgal başlamıştır. Sömürünün sahada
uygulanmasına gönüllü olarak iştirak edenler bölgede ve dışarıdan getirilen
Ermeniler olmuş, Klikya da bir Ermeni Lejyonu kurulmuştur.
Mondros Ateşkes antlaşması ile birlikte Osmanlı Devleti için
1. Dünya Savaşı bitmiş fakat galip devletler ateşkes antlaşması maddelerini
bahane ederek, kendileri için hayati önem taşıyan yerlerin işgaline başlamıştı.
Bu sebepledir ki Çukurova bölgemiz de işgale uğramıştır. Bu esnada Mustafa Kemal
Paşa ordu komutanlığını devralmış, bölgede ki faaliyetler hakkında rapor
hazırlamıştır. Mustafa Kemal Paşa bölgedeki kentlerin kendi dinamikleriyle
işgallere karşı direnebilmesi için askerlik şubeleri aracılığıyla silahların
halka dağıtılması talimatını vermiş ve işgal kuvvetlerinin planlı olarak Klikya
dedikleri Çukurova bölgemizde olası bir işgale karşı direnişin ilk fitili
ateşlenmiştir.
İşgal süresince Mut’ta, Mersin’de, Gülnar’da, Silifke’de,
Arslanköy’de kurulmuş olan müdafaa-i hukuk teşkilatları, çeşitli silahlı
birlikler oluşturarak yörede Fransızlara karşı önemli bir mücadele
yürütmüşlerdir. Fransızlar tüm Çukurova’da olduğu gibi Mersin’in de demografik
yapısını değiştirmeye yönelik adımlar atmışlardır. Kuvay-ı Milliye’nin şanlı
mücadelesi sonucu emperyalist işgal yönetimi “Kilikya’da” tutunamamıştır.
Mersin ve çevresini Kuvayi Milliye’nin güçlü direniş
cephelerinden biri haline getirmiştir. İşgal döneminde bölgede sivil
cemiyetler, askeri (Kuvayi Milliye) örgütlenmeler, Kuvayı Milliye’nin direnişi
adım adım Fransızları bölgeden çekilmeye zorunlu kılmıştır. Sakarya Zaferi
üzerine 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Ankara
Antlaşması’nı imzalayarak, Hatay dışında işgal ettikleri yerleri terk
etmişlerdir. Böylece, Millî Mücadele’nin Güney Cephesi de kapanmış oluyordu.
Ankara Antlaşması Güneydoğu Anadolu ile Çukurova’da
süregelen savaşlara son veriyor, işgal altındaki yörelerin kurtarılmasını
sağlıyordu.
Fransa ile Ankara Antlaşması sonrasında, işgal boyunca
yaptıkları akıl ve hayale sığmayan zulümleri sebebi ile Ermenileri telâş içinde
bırakmıştı. Çünkü güneyde bir Ermeni Devleti kurma düşünceleri yok olmuş,
bölgenin Türklere ait olduğu onaylanmıştı. Fransa’nın bölgeyi boşaltacağını
duyan Ermenilerin bir kısmı da artık kitleler halinde Kuzey Suriye, Halep ve
Beyrut’a göç etmeye başlamışlardı.
5 Ocak 1922 tarihinde devir ve teslim işlemleri sona
ermiştir. Günümüzde Mersin, “3 Ocak” tarihini işgalden “Kurtuluş Günü” olarak
kutlamaktadır.
Bu vesile ile tüm Mersinli hemşehrilerimin 3 Ocak Mersin’in
Düşman İşgalinden Kurtuluşu’nun 100. Yıldönümünü kutlar, Başta Cumhuriyetimizin
Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Kurtuluş Mücadelesinde destan
yazan Aziz Şehitlerimizi ve Gazilerimizi saygı ve minnetle anıyorum.
Remziye Çelik. Mersin
0 Yorumlar