YEDİ UYURLAR MEMLEKETİ TARSUS


Uyurlar diğer anılan adıyla  Eshabı Kehf hikayesini bilirsiniz anlatmama gerek yok sanırım. Benim anlatacağım hikaye yeni uyurlar.
Yedi uyurlar Tarsus’un bir sembolüdür ve 1500 yıldır anlatıla gelir ama yeni uyurların hikayesini herkes bilirde anlatamaz, anlatmaya cesaret edemez. Ancak benim gibi fakirlerin işidir hikayecilik. Ee nede olsa hikaye işleri boş işlerdir. Elinde tabletlerle, janjanlı telefonlarla, nereden kazanıldığı belli olmayan paralarla alınmış arabalarla iş takibi yapmanın, rantsal dönüşüm için Cuma günleri camileri arsa ofisine çevirmenin yanında nedir ki hikayecilik. Dedim ya hikaye işte
Hikayemiz yedi uyurların şehri Tarsus’ta geçer.
Puslu bir aralık ayıdır. Müteahhit Dangalakus’un bürosu hınca hınç doludur. Çaylar,  kahveler içilmekte, maşallahlarla inşallahlarla mintarafillahlarla sohbetler yapılmaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar mızmıttıl hoca efendinin himmet toplantılarında hizmet için gözyaşlarını ve cüzdanlarını esirgemeyen bu muhterem cemaatın yeni mabedi bu müteahhitlik büroları olmuştur.
Hz.Dangalakus’un bürosuda bunlardan biridir. O gün sıradan bir gündür aslında. He zamanki gibi rantiyenin yol göstericiliğinde kurulacak şantiyelerin kutsanmasıyla başlamıştır gün. Sabah namazı şantiyenin kurulacağı mahallenin camiinde kılınmış, hoca efendinin hayır duaları alınmış, camiden çıkar ikende cami derneğine yüklü bir teberru yapılmış, mahallenin muhtarı ile bir çorbacıda mahalleye yapılabilecek hizmetler üzerine fikri teatilerde bulunulmuştur. Sonrada iş beklemez şiarı ile büroya gelinmiş, az şekerli kahveler yudumlanırken ikna olmayan ev ve arsa sahiplerinin hangi yöntemle ikna edileceği hususunda bir tartışma başlamış.
Tartışmanın en hararetli yerinde Hz.dangalakusun odasının kapısı çalmış ve gözleri badem, saçları sırma, endamı güzel sekreter kızımız o şuh sesiyle; “ beklediğiniz misafiriniz geldi efendim” diyerek arzı endam etmiş ve Hz.Dangalakus’ta “ bekletme kızım al içeri diyerek” ayağa kalkmış. Beklenen o misafir içeri öyle bir girmiş öyle bir girmiş ki heybetinden camlar zangırdamış, içerde bulunan muhterem işadamlarının yüreği yerinden çıkacak gibi olmuş. Gelen şeflerin şefi Zorbazus’muş.
Zorbasus uzun sözü sevmezmiş. Kısa olsun ama iş görsün ekolüne herzaman önem vermiş biriymiş. Direk söze girmiş;”hangi deyyusu ekberler direniyor, tiz bana söyleyusunuz” demiş.
Hz.Dangalakus hayranlıkla süzdüğü zorbasus’a ev ve arsaları devretmeyen o direnenleri bir bir söylemiş. Bu direnen vatan haini, milli şuurdan yoksun kişilere haddini bildirme zamanı gelmiş ve geçiyormuş bile. Zorbasus çayını içmiş ve o direnenlerin tepesine dünyayı indirmek için yola koyulmuş.
Bu hikayede yedi uyurlar gibi kimse mağaraya filan kaçmamış ama zorbasus’un karşısındada direnen olmamış. Ve şantiye kurulmuş kırk gün kırk gece eğlenceler tertip edilmiş. Herkes bir memnun bir memnun kalmış. Onlar ermiş rantiyeye fakirlerde koşsun şantiyeye. Gökten üç arsa düşmüş biri Hz. Dangalukus’a, biri zorbasus’a diğerinide siz bilin gari.

Diyeceksiniz ki bu hikayenin uyurlarla ne alakası var? Onuda arz edelim;
Şimdi bu hadiseler olurken Tarsus’un kebiri küberası halinden memnun olduğu için sesini çıkarmamış, kentsel dönüşüm adı altında yapılan rantsal bölüşüm için hiçbir meslek kuruluşu sesini çıkarmamış, kamuya bilgi vermesi icab eden muharrirler kesmiş faturayı yan yatmış, kısaca herkes bir tarafına dönmüş ve yatmış. İşte bir kent rant için talan edilirken, fakirin fukaranın tepesinde zorbasus ve dangalakuslar boza pişirirken herkes dilsiz şeytan gibi susmuş.

Yedi uyurların torunları yeni uyurlar artık mağarada değilde rantiyenin şantiyesinde uykuya dalmışlar. Belki 309 yıl sonra uyanırlar kimbilir.

0 Yorumlar

Yorum Gönder